Kuzey Kıbrıs sihirli bir adadır ve “Akdenizin İncisi” ünvanına sahiptir. Bozulmamış zengin, doğal güzellikleri ile Beşparmak Dağları, yüksek çamları, yaban çiçekleri ve doğal bitki örtüsü ile kaplı olup deniz ve plajları ile berrak suları altın gibi kumsalları ile ünlüdür.
Kuzey Kıbrıs Akdeniz’de üçüncü büyük adadır. Türkiye’ye 65km, Suriye’ye 100km, Mısır’a 420km mesafededir.
Kıbrıslı Rum ve Türkler arasında geçen uzun, olaylı yıllardan sonra, 1974 yılında ada Kuzey Kıbrıs ve Güney Kıbrıs olmak üzere ikiye bölündü. Kuzeye Türkler yerleşti. Güneye ise Rumlar yerleşti. Kuzey ve Güney arasında sınır olarak yeşil hat yer almaktadır.
Geçmişte toplumlar arası bir çok hadise olmasına rahmen, şu anda adada sakin bir ortam vardır ve her iki tarafın liderleri Birleşmiş Milletler gözetiminde adada kalıcı bir barış için büyük çaba göstermektedirler.
Kuzey Kıbrıs’da 5 ana bölge vardır: Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, İskele.
Kuzeyden Güneye veya Güneyden Kuzeye geçişlere açık 5 sınır kapısı vardır. Bu kapılar 24 saat hizmete açıktır. Bu kapılardan Avrupa vatandaşları da yararlanmaktadır. Giriş-cıkışlarda kimlik kartı veya pasaport kullanılmaktadır.
Kuzey Kıbrıs yazları sıcak, kışları ılık bir iklime sahiptir. Yaz mevsimi Nisan ayından, Kasım ayı sonuna kadar yani sekiz ay sürmektedir. Temmuz Ağustos aylarında sıcaklık 35°C’yi aşabilmektedir. Kış mevsimi ılık geçmekte ve ortalama sıcaklık 19°C civarındadır.
Kuzey Kıbrıs mutfağı çok zengindir. Birçok meze çeşitleri yanında et – tavuk kebap, mantı, pirohu, mölehiya, hellim, zeytin, ceviz macunu v.s. gibi kendine has yemek çeşitlerimiz mevcuttur. Büyük şehirlerimizde ayrıca Uluslararası yemeklerimiz de vardır.
Gazimağusa; Download City Map
19'uncu yüzyılda Mağusa'yı ziyaret eden yabancıların kaynaklarında, Mağusa'nın, çekici yönü olmayan, yaşamı sıkıntılı ve bu haliyle büyük bir hapishaneden farksız olduğu belirtilmekteydi.
Bu dönemde, müslüman olmayan nüfusun surların dışına taşınmaya mecbur edilmesiyle, kentin güneye doğru gelişmeye başladığı gözlemlenmektedir. Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerinde ilk yerleşimlerin oluşumu da bu döneme rastlamaktadır. Kent o dönemde daha çok önemli politik suçlular için bir sürgün yeri olmuştur. Namık Kemal, Suphi Ezel ve Kutup Osman bu sürgünlerden sadece birkaçıdır. Sosyal ve kültürel hayatta ortaya çıkan değişimlerle birlikte mimari ve fiziksel çevre de değişime uğramıştır. Yeni kullanıcıların sosyo-ekonomik ve kültürel hayatlarına uyum sağlamak için mevcut binalarda değişiklikler yapılmış, minare eklenerek katedral camiye çevrilmiş, bedestan ve arasta geliştirilmiş, medrese, hamam ve çeşmeler temel günlük ihtiyaçları karşılamak üzere inşa edilmiştir. Mağusa Osmanlıların eline savaşla geçtiğinden oldukça büyük bir tahribata uğrayan surların onarımı gerekmiştir. Bugün özellikle Canbulat Türbesinin bulunduğu yerden başlayarak kara tarafına uzanan sur kesiminde Osmanlı Döneminin izleri görülmektedir. Suriçi'nde ise nüfus, güney kesimine doğru yoğunlaşmış, Osmanlı kültürünün ve yaşam şeklinin bir uzantısı olan çıkmaz sokakların mevcut organik dokuya eklenmesiyle doku zenginleşmiş ve içe dönük yaşam şekli kendini hissettirmeye başlamıştır.
1878 yılında adanın İngizlizlere kiralanmasıyla başlayan İngiliz döneminde, liman önem kazandı; bir çok insan, limanda ve limana bağlı depolarda işçi olarak çalıştı. Kentin Osmanlı döneminde başlamış bulunan surlar dışında güneye doğru büyümesi ivme kazanır. Bu dönemde Rumlar ve Türklerin değişik bölgelerde yaşadıkları görülmekte, Türklerin genel olarak Suriçi'nde, Rumların ise Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerine yerleştikleri bilinmektedir. Sömürge anlayışının bir yansıması olarak İngiliz idaresi, Türkler ve Rumların yaşadıkları bölgenin arasındaki bir konuma, Suriçi'ndeki geleneksel merkeze alternatif teşkil etmek üzere idari ve bir takım ticari işlevleri içeren idari bir merkez kurmuştur. Bu gelişmelere bağlı olarak kentin büyümesi ve gelişmesi, temel ekonomik faaliyetleri kontrolları altında bulunduran Rumların yaşamakta olduğu ve gelişmelerin yer alması uygun olan Maraş yönüne doğru yoğunluk kazanmıştır. İngiliz döneminin sonlarına doğru meydana gelen sosyo-ekonomik değişiklik ve gelişmelere, kent sakinlerinin değişen ihtiyaçlarına paralel olarak yeni konut, ticari, turistik ve rekreasyon alanlarını içeren yeni gelişme bölgeleri oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde şehrin kimliğinde sömürge izlerini taşıyan bir değişim sözkonusu idi. İngiliz Mimari'sinin etkileri, özellikle form, detay ve malzeme kullanımında görülmekteydi. Yöresel malzeme ve detayları kullanarak idareleri altındaki topluma yakınlaşma anlayışını taşıyan İngilizler, bu özelliklerini Mağusa kenti üzerine de aktarmışlardır.
Böylece Mağusa, 20'inci Yüzyılda yeniden canlanmak üzere, çoğu harabe haline gelen ya da izi bile kalmayan tarihi yapılarıyla birlikte kabuğuna çekilmişti.
1960 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti dönemine gelindiğinde, Suriçi Türk belediyesi, diğer bölgeler ise Rum belediyesi tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu dönem içinde kent yoğun olarak Aşağı Maraş'ın güneydoğusuna doğru bir turizm merkezi olarak gelişmiştir. Özellikle, 1969-1970 yılları arasında Beyrut'da süren savaştan dolayı Beyrut'un önem kaybetmesiyle Maraş, dünyanın en ünlü eğlence ve turizm merkezlerinden biri olarak gelişme göstermiştir. Bir tarafta İngiliz sömürgeciliğinin izleri şehirdeki yapılar üzerinde hissedilirken, diğer taraftan dünyadaki Modern Mimari akımın etkileri özellikle Maraş bölgesinde hissedilmekteydi. Bu dönem Mağusa'nın, tarihi geçmişi yaşatan dokusunun Modern Mimari ile birleşerek ileriye götürme isteminin yaşandığı bir dönem olarak mimari tarihe geçmiştir.
Tüm Kıbrıs için olduğu gibi 1974 yılı Gazimağusa kenti için de önemli bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Bu tarihten önce 41,000 nüfüsu ve adanın en büyük limanı ile önemli bir ticaret ve turizm merkezi olan kent 1974-1986 yılları arasında güneyden ve Türkiye'den gelen göçmenlerin yerleştirilmesi, mevcut alanların yeniden düzenlenmesi ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulması gibi savaş sonrası yeniden yapılanma süreci yaşanmıştır. Bu dönemde kentin en dinamik bölgesi olan Maraş'ın yerleşime kapanmasıyla kent gelişimi önemli ölçüde durmuştur. 1986 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin kurulması ile kentin sosyo-ekonomik yapısında büyük değişim olmuş, kente üniversite öğrenci ve çalışanları gibi farklı yeni bir nüfus eklenmiştir. Bu değişim ile 1974 öncesinde güneye doğru olan gelişim tam tersine dönerek kuzey-kuzeydoğuya yönelmiştir. Özellikle Sakarya, Karakol, Baykal, Salamis Yolu kuzeyi ile Tuzla bölgesinde yoğun bir yapılaşma ortaya çıkmıştır.
2000 yılında kentin nüfusu 30 Bini aşmış, tarihi bir kent, liman kenti ve bölgesel merkez olma özelliklerinin yanında bir üniversite kenti olma özelliğine de sahip olmuştur. Gazimağusa kentinin günümüzdeki konumu, mevcut koşullar uyarınca tarihsel misyonunun devamı niteliğindedir. Bugünkü konumuyla Kıbrıs'ın iki bölgeli ada oluşu dahi Gazimağusa'nın öneminden birşey almış değildir. Bugün KKTC'nin en büyük limanına ve tek Serbest Limanı'na ev sahipliği yapan Gazimağusa, yalnızca ekonomik anlamda değil, iletişim, bilim, teknoloji, kültür ve benzer alanlarda da liman konumundadır.